She led him on to think that she woul eventually marry him: Onunla evleneceği zannını uyandırdı. (b)
lead (someone) on into: yanlış harekete sürüklemek, zararlı bir işe sürüklemek/teşvik etmek. (c) yol göstermek, rehberlik etmek.
lead someone to say sth: birini bir şey söylemeye sevketmek, sözü ağzına koymak.
That leads on to what I was going to say: Bu, asıl söyleyeceğim şeye götürür.